Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra son sürat batıya doğru koşan ve kısa zamanda da avrupa birliği üyesi olan baltık ülkelerindeyiz bu sefer. Bu geziyi gerçekleştirdiğimiz Mayıs 2011 tarihlerinde üç ülkeden sadece Letonya’nın başkenti Riga’ya doğrudan uçuş mümkündü. Ama bugüne baktığımızda her üç ülke başkentlerine de doğrudan uçuşlar olduğunu görüyoruz. Yani eğer bu küçük fakat güzel üç ülkeyi gezmek için bir hafta ayırabiliyor sanız, Talliin’den girip (Estonya) Vilnius’tan (Litvanya) çıkabilirsiniz. Böylece bizim zamanımızdaki gereksiz geri dönüşlerle de uğraşmazsınız. Biz ise o tarihlerde zorunlu olarak THY ile Letonya’nın başkenti Riga’ya uçarak başladık gezimize. Riga’ya varınca da Baltıcair ile aktarma yaparak Tallinn’e devam ettik.
Bana göre bu üçlünün en sempatik ve keyifli olanı Estonya’nın başkenti Tallinn. Baltık denizinin yanına konuşlanan bu şehir 450.000 nüfusuyla bugünkü halini almaya 15. yüzyılda başlamış. 2. Dünya savaşından ağır yaralı olarak çıkan şehir 1997 yılında Unesco’nun dünya mirası listesine alınmış. Kentin merkezindeki eski şehir haliyle en görülesi yer olarak ilk sırada yer alıyor.
Burada Raekoja Plats meydanı, Alexander Nevsky Katedrali, Kadriorg sarayı, Trih müzesi, Deniz müzesi, Kiek in de Kök kulesi, St. Nicholas kilisesi, Hermann kulesi kolaylıkla gezebileceğiniz birbirine yakın noktalar. Özellikle Alexander Nevsky Katedralinin benim favori yapım olduğunu belirtmeliyim.
Şehir turuna Toompea tepesinden son vermek de güzel oluyor, şehri kuş bakışı seyrederken.
Tallinn’de konaklama işini Radisson Blue’ da hallettik ve son derece de memnun kaldık. Yemek konusunda şehrin en ünlü restaurantlarından Olde Hansa’yı öneririm. Otantik havasıyla keyifli bir ambiansa sahip bu lokanta aynı zamanda yerel mutfağı tatma şansı da veriyor.
Şehrin en önemli özelliklerinden birisi de badem ezmeleri. Kalev adlı cafe’nin bir bölümü bu işin tarihinin anlatıldığı müzesinden oluşuyor, ama bir tarafı da size günlük imal edilmiş nefis badem ezmesini sunuyor. Yanında kanyak’la çok da iyi gidiyor.
Eski şehri çevreleyen 34 kule birbirlerine surlarla bağlanarak şehri koruyormuş zamanında. Geçen süre içinde bunlardan çoğu ya zamana ya da savaşa yenik düşmüşler. Bugün sadece 13 tanesi ayakta ve artık aralarında surdan duvarlar da yok. Ama şehre kendine özel güzelliğini veren de kırmızı kubbeli bu yapılar kesinlikle.
İçlerinden birisi müze olarak hizmet veriyor bugün. (Kiek in the Kök)
Ayrıca o tarihi pencere oyuklarından şehrin çok güzel fotoğraflarını yakalamanız da mümkün.
Toplam 2 gecelik konaklama size şehri rahatlıkla gezip görme, ruhunu hissedip keyfini çıkartma imkanı veriyor. Mayıs ayında orada olmamıza rağmen özellikle de ilk gün bir hayli üşüdük ve ilk iş olarak birer yün başlık sahibi olduk. Bu nedenle bir baltık ülkesi olan Estonya’yı hiç olmadı Haziran/Ağustos dönemlerinde ziyaret etmenizi öneririm.
Estonya’lılar geleneksel soğuk duruşlarına rağmen yardımcı, ilgili ve kibar insanlar.
Tallinn turumuzu tamamladıktan sonra şehrin merkezindeki otobüs garından bizi 4,5 saat sonra Letonya’nın başkenti Riga’ya götürecek otobüsümüze binerek noktalıyoruz gezimizin ilk etabını.
Yazı kaynağı: https://semihbolcageziyor.com/2015/01/19/estonya-talinn-mayis-2011/