Riga’ya 186 kilometre mesafede yer alan Tartu, 100 Bin kişilik nüfusuyla Estonya’nın en kalabalık 2. şehridir. Gezilecek yerleri ve dünyada eğitim kalitesi olarak öncü üniversitelerinden birine sahip olan şehir; genç nüfusu ve görülecek yerleriyle Baltık Devletleri’nin önemli destinasyonlarından biridir. Bu yazımda “İyi düşüncelerin şehri” sloganına sahip Tartu’da gezilecek yerleri bulabilirsiniz.
Giriş
Tartu, Kiev Büyük Knezi I. Yaroslav tarafından 1030 yılında kurulmuş. Yazının ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğim Toome Tepesi‘nde bulunan ahşap kalenin yıkılarak, onun yerine yeni bir kale yapılmasının ardından ise Kuzey Avrupa’nın önemli şehirlerinden biri haline gelmiş.
1280’de Hansa Birliği’ne katılarak ekonomik olarak güçlenmesi, bu küçük şehrin büyümesine ve çevre ülkelerin dikkatini çekmesine sebep olmuş. 1500’lerden itibaren çok sayıda saldırıya maruz kalarak, kademeli olarak yıkılmaya başlamış. Neredeyse her 50 yılda başka bir ülkenin (İsveç, Polonya, Rus, Estonya) egemenliği altında girmiş. Kuzey Avrupa’nın en büyük savaşlarında yer almasına (Livonya Savaşı, Büyük Kuzey Savaşı), ilerleyen yıllarda yaşanan büyük yangınlar da eklenince, 18. yüzyılda Orta Çağ görünümünü kaybetmiş.
1800’ler Tartu için bir dönüm noktası olmuş. Üniversitesi yeniden açılmış, şehirdeki pek çok bina restore edilmiş ve yeni binalar yapılmış. Adeta çehresi değişen şehir, 1900’lerde tekrar geriye giderek, 2 Büyük Dünya Savaşı ve devamında Sovyetler Birliği’nin bir parçası olmasından dolayı hızlı gelişimini sürdürememiş. 1991 yılında, Estonya’nın bağımsızlığını kazanmasının ardından tekrar o eski parlak günlerine dönerek gelişimine hız katmış, dünyanın en iyi üniversitelerinden birine sahip olmanın gücüyle de her geçen gün daha da gelişmektedir.
Şehirden bahsederken Tartu Üniversitesi‘ne de küçük bir parantez açmamak olmaz sanırım. Burası bir öğrenci şehri ve oldukça fazla genç nüfusa sahip. Tabi böyle söyleyince aklınıza hemen gece hayatının hareketliliği gelmesin. Evet, hareketli bir gece hayatı var ama öğrenciler de oldukça kaliteli eğitim alıyorlar. Birkaç sene önce uzaya uydu fırlatmışlar, şehirde bilim merkezi açmışlar, astronomik gözlemevine sahipler ve şehirdeki gezilecek şeylerin çoğunda onların dokunuşları var. Şehirdeki gezilecek yerlerin çoğunda üniversitenin parmağı var (girişteki tabelalarda hep “Tartu Üniversitesi tarafından yapıldı/restore edildi/yeniden düzenlendi vb ibareleri var”).
Gezilecek Yerler
Tartu’da her yer yürüme mesafesinde olduğu için gezmesi oldukça kolay. Görülecek çok fazla yeri olmamasından dolayı günübirlik olarak başka şehirlerden gelmek veya bir gece konaklamak mantıklı olabilir. Ben 2 gün kaldım, ancak çok fazla yağmur yağdığı için toplamda 6-7 saat dışarıda kalabildim. Onun dışında hostelden dışarı çıkamamıştım (buradan sonra Estonya’yı gezmeye devam ettim ve neredeyse 10 gün yağmur hiç durmamıştı diğer şehirlerde de). Bu da benim şanssızlığımdı. Şimdi şehirde gezilecek yerlere bakalım:
Town Hall Square
Tartu’da gezilecek ilk yer, geçmişten günümüze şehrin merkezi olarak kabul edilen belediye meydanı. Eskiden pazar yeri olarak kullanılan meydan, 1775 yılında çıkan büyük yangından sonra yeniden düzenlenerek etrafına çok sayıda karakteristik ev inşa edilmiş. Günümüzde bu evlerin alt katlarında restoran ve cafeler bulunuyor. Şehirde yemek yemek veya kahve içmek için en ideal noktalardan birisi.
Meydanın adı fotoğrafta gözüken belediye sarayından geliyor. Daha önce aynı yere 2 defa şehrin yönetim için bina yapılmış, ancak çıkan yangınlardan dolayı ikisi de tamamen yandığı için, son olarak 1786 yılında günümüz belediye binası inşa edilmiş.
Belediye binasının üzerinde yer alan Gotik kuleden günde 2 sefer marş çalınıyor. Sovyetler tarafından şehir alındıktan sonra, Kızıl Ordu tarafından bestelenen şarkı şehirde en çok tartışılan şeylerden birisi. Dinlemek için: Kaunim Linn on Eestis Tartu (Tartu, Estonya’nın en güzel şehri).
Kissing Students
Belediye binasının önünde “öpüşen öğrenciler heykeli” bulunuyor. Bu heykel şehrin sembolü ve en çok fotoğrafı çekilen şey. 1998 yılında, Heykeltraş Mati Karmin tarafından yapılmış. Karmin, bir gün yeğenini bir kızla yağmur altında öpüşürken görmüş ve bu olaydan etkilenerek öpüşen öğrenciler heykelini yapmaya karar vermiş. Öğrenci şehrine de zaten böyle bir heykel yakışırmış doğrusu 🙂
University of Tartu
Meydanın ilerisinde Estonya’nın en büyük ve en prestijli üniversitesi olan Tartu Üniversitesi‘nin ana binası yer alıyor. 1632 yılında, İsveç kralı II. Gustav tarafından açılan üniversitede; felsefe, hukuk, ilahiyat ve tıp fakültesi bulunuyormuş. Ancak açılışından 25 yıl sonra yaşanan İsveç-Rus Savaşı nedeniyle başkent Talin’e taşınmak zorunda kalmış. Savaşın ardından tekrar ait olduğu yere, Tartu’ya dönerek eğitim-öğretim süreci kaldığı yerden devam etmiş. Bu süreçte Newton’un teorileri, balneoterapi ve doğal minaralli su kaynakları gibi pek çok konu işlenmiş (özellikle Newton’un teorilerini ders olarak anlatan ilk üniversite olmuş). 1710 – 1802 yılları arasında Büyük Kuzey Savaşı nedeniyle tamamen kapatıldıktan sonra, 1809 yılında günümüzdeki bina inşa edilerek buraya taşınmış.
Gunpowder Cellar
Üniversite binasından biraz yürüyerek, şehrin en ilginç yerlerinden birine ulaşıyoruz: barut mahzeni. 1778 yılında, Rus Çariçe II. Katerina (Büyük Katerina), Tartu’da barutların depolanabilmesi için bu mahzenin yapılmasını emretmiş. Doğal tepelikten yararlanılarak yapılan mahzen, uzun süre barut depolama amacıyla kullanılmış. 19. yüzyıla gelindiğinde Tartu Üniversitesi’ne tahsis edilerek, öğrencilerin barut fıçıları üzerinde deneyler yapması sağlanmış.
1990 yılında, özel bir mülk olarak pub’a dönüştürülmiş ve 11 metre tavan yüksekliğiyle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başarmış. Günümüzde bu mahzen üniversite öğrencilerinin en popüler buluşma noktası. Turistler için ise şehirde bira içmek için en ideal yer 🙂
Toome Hill
Barut mahzeninin sırtını dayadığı yer, Tartu’da yaşamın başladığı Toome Tepesi. Burada, yüzyıllar boyunca şehrin savunma görevlini üstlenen bir kale bulunurmuş. Ancak Büyük Kuzey Savaşı sırasında tamamen yıkıldığı için, 19. yüzyılda üniversiteye verilerek arkeolojik kazılar yapılmış ve daha sonra parka dönüştürülmüş. Tepede görülecek birkaç yer bulunuyor. Bunlar şu şekilde:
Melek Köprüsü, Tartu’nun en eski köprüsü olma özelliğinde. 1838 yılında, uzun yıllar sonra açılan üniversitenin ilk profesörüne ithafen yapılmış (G. F. Parrot). Tepenin bir kısmı İngiliz usulü bahçe şeklinde düzenlendiği için adına yerel dilde “inglise (ingiliz)” denilmiş. Ancak bu isim şehir halkı arasında “ingel (melek)” şeklinde telaffuz edilince, ilerki yıllarda resmi olarak adına melek köprüsü verilmiş (yoksa adı İngiliz köprüsüymüş).
Şehir sakinleri bu köprünün üzerinden bir dilek dileyip nefeslerini tutarak geçerlermiş.
Köprüyü geçince Tartu’nun en eski yapılarından biri olan katedralin kalıntılarına ulaşıyoruz. Bu bölgede geçmişte bir pagan tapınağı yer alırmış. 1224 yılında şehir Hristiyanlaştırılmış ve ardından tapınak yıkılarak onun yerine bu katedral yapılmış. Yüzyıllar boyunca Kuzey Avrupa’nın en büyük katedrali ve Dorpat Piskoposu’nun ikamet yeri olduktan sonra, 1525 yılından itibaren yavaş yavaş yıkılmaya başlamış. Reform hareketi Tartu’ya ulaşınca önce protestanlar, daha sonra yaşanan Livonya Savaşı sırasında Ruslar, ardından İsveç savaşları katedralin yavaş yavaş çökmesine sebep olmuş. Günümüzde sütunları hala ayakta ve bir bölümü Tartu Üniversitesi tarafından Katedral Müzesi’ne dönüştürülmüş.
St. John’s Church
Tepeden aşağıya inince St. John Kilisesi‘ne ulaşıyoruz. 14. yüzyılda Gotik tarzda tuğlalardan yapılan kilise, Estonya’nın resmi kaynaklarına göre ülkenin en eski kilisesi. Geçmişte aynı yerde bulunan ahşap bir kilise üzerine inşa edilmiş.
Kilisenin en büyük özelliği iç ve dış cephesini çevreleyen terakota heykelleriyle süslenmiş olması. Geçmişte birbirinden farklı 1000 tane heykel bulunurmuş, günümüzde sadece 200 tanesi görülebilir vaziyette.
Toy Museum
Kilisenin olduğu sokakta oyuncak müzesi bulunuyor. Bu tarz müzeler benim çok ilgimi çekmediği için ziyaret etmedim. Eğer ilginizi çekerse giriş fiyatı yetişkinler için 4 Euro.
Supilinn
Oyuncak müzesinin olduğu mahalle Supilinn, yani Türkçesiyle Çorba Mahallesi olarak geçiyor. 19. yüzyıla kadar bu bölge bataklıkmış. Nehrin su seviyesi geri çekildikçe, Tartu’nun fakir halkı mahalleye yerleşerek sebze yetiştirmeye başlamış. Sokaklara ise ne yetiştiriliyorsa onun adı verilmiş (patates, bezelye, fasulye, kavun vb. – günümüzde hala aynı).
Burası çok enteresan bir mahalle. Hangi evin ne renge boyanacağına mahalle sakinleri hep birlikte karar veriyor, haftalık olarak gazete çıkarıyorlar, en iyi restore edilen eve törenle plaket vererek o evin duvarına asıyorlar ve kendi aralarında sık sık müzik, edebiyat ve sanat sergileri düzenliyorlar. Adeta Tartu’dan bağımsız başka bir cumhuriyet 🙂 Burayı gezmeden Tartu’dan ayrılmamanızı öneririm. Umarım etkinliklerden birine denk gelirsiniz.
AHHAA
Tartu’nun old town bölgesinden, new town bölgesine geçiyoruz. Bu bölgede görülecek en önemli yer AHHAA Bilim Merkezi. Tartu Üniversitesi’nin bir projesi olarak 2011 yılında açılan yer, Baltık Devletleri’nde bulunan en büyük bilim merkezi olma özelliğinde.
Ben içeride 3 saat kadar vakit geçirdim. Hayatımda gezdiğim en iyi bilim merkezi diyemem ama oldukça beğendim. Tüm aletleri tek tek denediğim için fazla fotoğraf çekmedim. Giriş fiyatı yetişkinler için 13 Euro ve tüm gün geçerli.
City Museum
Bilim merkezinden sonra nehri geçerek şehir müzesine ulaşıyoruz. 18. yüzyıldan kalan bir binada hizmet veren müzede arkeoloji ağırlıklı 150 Bin’den fazla obje sergileniyor.
Müzeye giriş fiyatı 4 Euro.
KGB Cell Museum
Tartu’da anlatacağım son yer KGB Hücre Müzesi. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir apartman gibi duran bu bina, 1930’larda şehrin önemli işadamlarından biri tarafından yaptırılmış. Adına “Gri Ev” denilen bina, 1940 – 1954 yılları arasında Sovyetler tarafından KGB karargahı ve hapisane olarak kullanılmış. Mahkumlar burada hücrelere atılarak günlerce bekletilmiş, ardından Sibirya’ya sürülmüşler (evin sahibi ve ailesi dahil).
Binanın alt katına inerken, duvarda asılı olan bir yazı burayı çok güzel özetler nitelikteydi: “1940 – 1950’lerde Sovyet rejimine karşı gelen siyasilerin tutulduğu bir hapisane vardı. Binlerce insan için uzun yolun başlangıcı buradan başlıyordu (Sibirya’yı kast ediyor)”. Müze içerisinde tutukluların resimleri, eşyaları ve bazılarının hayat hikayeleri yer alıyor. Giriş fiyatı 4 Euro.
Özet
Tartu’da gezilecek temel yerler bu şekilde. Son yazdığım 3 yeri saymazsak (2 müze + bilim merkezi), buraları gezmek için sadece 3-4 saat yeterli olacaktır. Buraları da gezmek isterseniz, yeme-içme ve kahve molaları dahil 1 tam günde rahatlıkla gezilebilecek bir şehir. Ben beğendim ve Estonya’ya gelen herkese tavsiye ederim. Şimdiden herkese iyi seyahatler diliyorum!
Kaynaklar:
- Şehir Haritası
- http://www.tartu.ee/
- https://www.visitestonia.com/
Yazı kaynağı: https://www.sahindogan.com/tartu-gezilecek-yerler